24 Saat İçinde Bilgi ve Teklif Alın: Turunuzu Rezerve Edin

Avatar photo
Tarafından, Unplugged Routes
  • 28 Görüntüleme
  • 8 Dakika Okuma
  • (0) Yorum

Caravaggio, şüphesiz sanat tarihinin en tartışılan ve aynı zamanda büyüleyici kişiliklerinden biridir. Karanlık ve ışığın adeta çarpıştığı ve birbirini dönüştürdüğü dramatik tabloları kadar, taşkın ve kural tanımaz kişiliği sayesinde de bir efsaneye dönüşmüştür. Yalnızca fırçasıyla değil, yaşantısıyla da sınırları zorlayan ve ezber bozan sanatçının içsel çatışmaları ve insan doğasına dair keskin gözlemleri, eserlerine eşsiz bir derinlik katmıştır. Bu yazıda hem bir dahi hem de bir asi olarak anılan Caravaggio’nun fırtınalı karakterinin eserleri üzerindeki etkilerini, dramlarla örülü yaşamının tuvaldeki izlerini ve yalnız kendi içinde değil aynı zamanda çevresiyle de sürdürdüğü bitmek bilmeyen mücadelenin sanatında nasıl yankı bulduğunu keşfedeceğiz.

 

Çocukluğu ve İlk Yılları: Şiddet ve Kaybın İzleri

1571 yılında Milano’ya yaklaşık yarım saat uzaklıkta, Bergamo il sınırları içerisinde yer alan Caravaggio kasabasında doğduğu düşünüldüğünden Caravaggio olarak bilinen Michelangelo Merisi, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz küçük yaşta babası, amcası ve dedesini veba salgınında kaybetmesiyle birlikte kaderi ciddi anlamda değişen Caravaggio, 13 yaşında dönemin usta ressamlarının yanına çırak olarak gönderildi. Çocukluk yıllarından itibaren zorluklarla dolu bir dünyada tek başına ayakta kalmayı öğrenmek zorunda kalışı, sanatında sıkça gördüğümüz dramatik ışık ve gölge kullanımı ve kasvetli atmosferin çıkış noktası oldu.  

 

Roma’ya Gelişi: Üne Kavuşması ve Skandalları

1594-1606 yılları arasında Roma’da yaşayan Caravaggio, genç yaşta geldiği bu şehirde sanat dünyasında kendine bir yer bulmaya çalıştı. Hem yeteneği hem de asi tavırlarıyla kısa sürede dikkatleri üzerine çekerek, o dönemde Maniyerizm akımının önde gelen temsilcilerinden biri olan Cavalier d’Arpino’nun atölyesinde çalışmaya başladı. Kısa bir hastalık döneminin ardından yolunun gerçek bir sanat aşığı olan Kardinal Francesco Maria del Monte ile kesişmesi, hayatındaki dönüm noktalarından biri oldu. Kardinalin çevresi sayesinde eserlerini şehrin belli başlı kiliselerinde sergilenmek üzere sunmaya başlayan Caravaggio’nun ünü, giderek daha da yayılıyor ve bu sırada fırtınalı kişiliği de kendisini güçlü bir şekilde gösteriyordu. Dini sahneleri tasvir ederken kullandığı gerçekçilik ve karakterleri alışılageldik kutsallıktan uzak tasvir etmesi, o dönem için sıra dışı bir yaklaşım olarak yorumlanarak, sadece sanat çevrelerinde değil, aynı zamanda kilise otoritelerinde de büyük tartışmalara yol açtı.

 

Caravaggio’nun insanlara karşı olan öfkesini ve topluma meydan okuyan tavrını, sokak kavgalarına karışması, hayat kadınları ve modelleriyle yaşadığı günübirlik ilişkiler, tabloları için ilham kaynağını meyhaneler ve kenar mahallelerde araması ve sık sık giderek ağırlaşan suçlardan yargı önüne çıkmasından anlamak mümkündü. 1606 yılında Roma’nın Campo Marzio mahallesinde bir düello sırasında daha önce de sık sık tartıştığı genç bir adamı arkadaşları ve kardeşinin gözleri önünde öldürmesi ve idama mahkûm edilmesinin ardından, Roma’dan kaçmak zorunda kaldı.

Roma’dan Kaçış: Birinci Napoli Dönemi

Caravaggio’nun ilk sığındığı şehir, Napoli oldu. İspanyol Mahallesi’nde gözlerden uzak, mütevazı bir yaşan sürmeye çalışsa da, ünü çoktan Roma sınırlarının dışına çıkmıştı. Roma’nın önde gelen ailelerinden biri olan Colonna ailesinin Napoli’deki kollarından birinin himayesinde, kendisine yeni bir çevre oluşturmaya başladı. Napoli’deki eserlerine bakıldığında, sanatçının ruh halindeki değişimleri açıkça görmek mümkündür. Nitekim daha önceki tablolarında görülen cesur ve kendinden emin tavır, yerini daha kırılgan, huzursuz ve içe dönük bir tona bırakmıştır. 

 

Caravaggio’nın Napoli’deki görece güvenli yaşamı uzun sürmedi. Roma’daki cinayet sonrası hakkında verilen idam kararının etkileri, buradaki hayatını da tehdit ediyordu. Papalık tarafından görevlendirilen müfettişler yetmezmiş gibi, kavgacı kişiliği nedeniyle yıllar içinde biriktirdiği düşmanların da onu adalete teslim etmek için izini sürmeleri, Caravaggio’yu sürekli tetikte olmaya zorluyordu. 1607 yılında Napoli’den ayrılarak, yine Colonna ailesinin yardımıyla bu kez Malta’ya gitti ve gerçek kimliğini gizleyerek, hakkındaki idam cezasından Malta şövalyesi unvanıyla dokunulmazlık elde ederek kurtulma girişiminde bulundu. Fakat fırtınalı kişiliği burada da kendisini gösterdi ve kendisinden daha yüksek rütbeli bir şövalye ile giriştiği kavga sonucu hapse atılarak, tarikattan sergilediği ‘yüz kızartıcı tavırlar’ nedeniyle ihraç edildi. Colonna ailesi sayesinde hapisten kaçmayı başaran Caravaggio’nun bir sonraki durağı Sicilya oldu.

 

Sicilya ve Çalınan Tablonun Gizemi  

Sicilya’ya sığındığı dönemde de üretkenliğini kaybetmeyen Caravaggio’nun, uzun süredir yakalanma ve idam edilme korkusu yaşıyor oluşu, psikolojisinde derin izler bırakmıştı. İlk olarak Siracusa, ardından da Messina ve Palermo’da kalan sanatçının Palermo’da hayata geçirdiği ‘Aziz Laurentius ve Aziz Fransis’li Doğum Sahnesi’ adlı eseri, sonra sanat dünyasının en ünlü hırsızlık olaylarından birine konu oldu. Bu başyapıt, 1969 yılında 17 Ekim’i 18 Ekim’e bağlayan gece Sicilya mafyası tarafından çalındı ve bir daha asla bulunmadı. İtalya’yı sarsan mafya duruşmaları sırasındaki itiraflara da konu olan tabloya dair en baskın iddialar, mafya üyeleri tarafından yakılarak yok edildiği ya da İsviçreli özel bir koleksiyoncuya satıldığı yönündeydi. Hâlâ gizemini koruyan bu kayıp, sadece sanat dünyası için değil, Palermo halkı için de derin bir yara oldu.

 

İkinci Napoli Dönemi ve Ölümü

1609 yılında yeniden Napoli’ye dönen Caravaggio, kendisine kurulan bir pusuda yüzünü ciddi anlamda deforme eden ağır darbeler alması, onu hem fiziksel hem de ruhsal anlamda derinden etkiledi ve giderek içine kapanmasına yol açtı. Papa V. Paulus’un idam cezasını iptal edeceği haberi üzerine, beraberinde özgürlüğünün bedeli olarak Kardinal Scipione Borghese’ye sunacağı tablolarını barındıran ahşap bir kasayla birlikte Roma yakınlarda bir kıyı kasabasına gitmek üzere gemiye binen Caravaggio’yu, hesaba katmadığı bir sürpriz bekliyordu. Geminin mola verdiği limanlardan birinde yapılan kimlik kontrolünün beklenenden uzun sürmesi üzerine karada kalan Caravaggio’nun tabloları ise gemiyle Roma yolculuğunu sürdürdü. Hayati önem taşıyan tabloların izinde yolculuğuna kara yoluyla devam eden Caravaggio, günler süren yolculuğun verdiği yorgunluk ve muhtemelen kaptığı ağır bir bağırsak enfeksiyonu ya da sıtma nedeniyle 1610 yılında acı bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Öldüğünde henüz 38 yaşındaydı.

 

Bir Dahinin Ardından

Caravaggio’nun eserleri, onun ruhunun aynası gibiydi. Eserlerinde sıkça işlediği şiddet, ölüm ve kurtuluş temaları, içsel dünyasındaki derin karmaşayı yansıtıyordu. Hayatı boyunca suçluluk hissiyle kıvranan ve kendine yönelik dinmeyen bir öfke duyan Caravaggio’nun dini sahnelerinde bile insani duygular baskındı. Kutsal figürleri kenar mahallelerdeki salaş meyhanelerde karşılaştığı hayat kadınları, hırsızlar, katiller, kabadayılar gibi sıradan insanların yüzleri ve bedenleriyle tasvir etmesi, eserlerinin merkezinde keskin gözlem yeteneği sayesinde büyüleyici biçimde tuvale aktardığı insan olgusunun yer aldığını gözler önüne sermekteydi. Bu bağlamda Caravaggio’nun eserleri sadece sanat tarihçileri için değil, aynı zamanda sosyologlar ve antropologlar için de büyük bir anlam ve önem taşımaktadır. Yalnızca bir ressam olmanın ötesinde, insan ruhunun girdaplarını ve toplumun birey üzerindeki etkisini resmeden bir hikâye anlatıcısı da olan Caravaggio, insanlığın varoluşsal kaygılarına ve mücadelelerine ayna tutmaktadır. İçsel huzursuzluğuyla boğuşurken topluma ve düzene sürekli meydan okuyan bu dahi sanatçı, hayatı boyunca adalet, özgürlük ve kimlik arayışında olmuştur. Unplugged Routes ile Caravaggio’nun yaşadığı şehirleri onun gözünden keşfetme, fırtınalı kişiliğini yakından tanıma ve İtalya’nın kalbinde zamanda bir yolculuğa çıkma fırsatını kaçırmayın!

Yorum bırakın:

Your email address will not be published.