24 Saat İçinde Bilgi ve Teklif Alın: Turunuzu Rezerve Edin

Avatar photo
Tarafından, Unplugged Routes
  • 38 Görüntüleme
  • 7 Dakika Okuma
  • (0) Yorum

Napoli’yi yalnızca pizzanın doğduğu şehir, Maradona’nın mabedi ya da Vezüv’ün gölgesindeki Akdeniz limanı olarak anlatmak eksik kalır. Aynı zamanda görünmeyen bir yüzü olan bu şehirde rivayetler, gizemli olaylar ve ezoterik ritüeller, gündelik hayatla iç içedir. Şehrin kuruluş efsanesinde adı geçen siren Parthenope’nin hikâyesinden yeraltı tünellerine, simyadan mason sembollerine uzanan bu dizge; ölümle hayat, korku ile merak, bilimle büyü arasındaki gerilimi Napoli’nin karakterine işler. Gündüzleri kalabalık meydanlarda hayat fışkırırken, geceleri Napoli, batıl inançlarla ve mistik anlatılarla örülü gölgeler şehrine dönüşür. Bu yazıda sizler için Napoli’nin gizemleriyle örülü bir “ezoterik atlas“ çıkarıyoruz.

Yeraltındaki Şehir: Tüneller, Sığınaklar ve “Cehennem Geçitleri”

Napoli’nin altında, tüf kayalara oyulmuş geniş bir ağ bulunuyor. Antik Yunan kolonilerinin açtığı bu tüneller, Romalılar tarafından su şebekesine ve depolara dönüştürüldü. Orta Çağ’da kimi tüneller unutulup çöp çukurlarına çevrilirken, 17. ve 18. yüzyıllarda korsanların ve kaçakçıların gizli rotaları olarak kullanılmaya başlandı. II. Dünya Savaşı’nda ise bu tüneller, bombardımandan kaçan binlerce Napolilinin sığınağı olmuştu; hatta bugün bazı geçitlerde hâlâ savaş günlerinden kalma çizimler, oyuncaklar, gündelik eşya parçalarını görmek mümkün.

Yeraltı labirentleri yalnızca tarihe tanıklık etmekle kalmayıp, aynı zamanda Napoli’nin gizemli yönünü de gözler önüne seriyor. Tünellerin karanlık dehlizlerinde fısıltılar duyulduğu, sahipsiz gölgelerin gezindiği anlatılıyor. “Cehennem kapısı” kabul edilen bazı noktaların, lanetli ruhlara ve cehennem geçitlerine ev sahipliği yaptığına inanılıyor. Dante’nin İlahi Komedya’sındaki cehennem kapılarının Napoli’den esinlenmiş olması hiç de tesadüf değil; nitekim bu ölümsüz eserdeki yeraltı imgelemiyle kurulan yarı-efsanevi bağlantılar, kentin hayal gücünü beslemeye devam ediyor. Yüzyıllar boyunca kimi gizli tarikat toplantıları ve ritüellerin de bu tünellerde yapıldığına inanılması, Napoli’nin gizemli hafızasını daha da yoğunlaştırıyor.

Fontanelle Mezarlığı ve Anime Pezzentelle: Yoksul Ruhların Kültü

Yeraltı dünyasının en çarpıcı duraklarından biri şüphesiz Fontanelle Mezarlığı. Napoliten halk dindarlığının özgün bir göstergesi olan anime pezzentelle geleneği, sahipsiz kafataslarıyla dolu bu mekânda şekilleniyor: Ziyaretçiler bir kafatasını “evlat edinerek” temizler, dua eder ve karşılığında o “fukara ruh”un şans ya da rehberlik vereceğine inanır. Bu bakım, yaşayanlarla ölüler arasında kurulan karşılıklı bir sözleşme gibidir.

Halk anlatısında kafatasları arasında iki figür öne çıkar: Lucia, trajik aşk öyküsüyle anılır ve evlilik dilekleriyle ziyaret edilir; Donna Concetta ise “terleyen kafa” olarak bilinir—kafatasına dokunulduğunda nemli hissedilirse, dileğin kabul olacağına inanılır. Katolik Kilisesi bu pratiği dönem dönem yasaklamış olsa da gelenek, yer yer gizlice sürdürülmüştür. Fontanelle’nin karanlık atmosferi, yalnız yas ve hatıradan değil; koruma, bereket ve karşılık arayan bir halk inancından da beslenir.

Santa Chiara Manastırı: Çinili Avlunun Sessiz Bekçileri

Şehrin kalbindeki Santa Chiara Manastırı, çinili avlusu ve freskleri kadar hayalet anlatılarıyla ünlüdür. En çok aktarılan hikâye, Napoli Kraliçesi Giovanna I d’Angiò’ya ilişkindir. Entrikalarla örülü bir hayatın ardından öldürülen Giovanna’nın kutsal topraklara gömülmesine izin verilmez; rivayete göre cansız bedeni Santa Chiara’ya getirilir. Geceleri revakların altında, başı öne eğik bir kadının hıçkırıkları duyulduğu; yüzüne bakmaya cüret edenlerin ise lanetleneceği söylenir.

Bahsi geçen bir diğer hayalet, manastırı yaptıran Sancha d’Aragona’ya ait. Dul kaldıktan sonra manastıra kapanıp hayatına rahibe olarak devam eden Sancha’nın, avluda sessizce dua ederken görüldüğü anlatılır. Napolililer bu öyküleri bir korku repertuvarı gibi değil, manastırın hafızasıyla örülü bir uğrak ritüeli gibi yaşar; mekânın mistik aurâsı, tarih ve inanç arasındaki eşikte devam eder.

Palazzo Penne (Palazzo Belzebù): Antonio Penne ve Şeytanla Pazarlığı

Napoli’nin ezoterik mimarisinin kült duraklarından Palazzo Penne, halk arasında “Palazzo Belzebù” (Şeytanın Sarayı) adıyla anılır. 1400’lerin başında Antonio Penne tarafından yaptırılan yapı, “şeytanla yapılan anlaşma” efsanesine sahne olmasıyla bilinir.

Anlatıya göre Penne, âşık olduğu saraylı bir kadını ikna etmek için bir gecede saray inşa ettirmek zorunda kalır ve şeytanın yardımına başvurur. Karşılığında ruhunu şeytana satması gerekecektir, fakat anlaşmaya zekice bir koşul koyan Penne, şeytanı alt etmeyi başarır: Rivayete göre avluda mucizevi biçimde açılan kuyu şeytanı yutmuş ve ilelebet saraya hapsetmiştir. Bugün binanın süslemeleri arasında kötü bakışlı figürün şeytana ait olduğu söylenir; yapı, şehir efsanelerinin lanetli sahnesi olarak hafızada yaşar.

Raimondo di Sangro ve Sansevero Şapeli: Simya ve Çılgın Deneyler

Napoli ezoterizminin en parlak ve tartışmalı karakteri, Raimondo di Sangro’dur (1710–1771). Sansevero Prensi olan Raimondo; dahiliği henüz çocuk yaşlarda ortaya çıkmış gizemli bir karakterdir. Matematik, kimya, felsefe ve sanatla yoğrulmuş bir “Rönesans zihniyeti” taşır, deneyleri ve fikirleri yüzünden kimi çevrelerde “şeytani prens” olarak anılır. Mason localarıyla ilişkisi onu halk anlatılarında daha da gizemli ve korkulan bir figüre dönüştürmüştür.

Raimondo’nun Napoli’ye en büyük mirası Sansevero Şapeli’dir. Buradaki Cristo Velato (Örtülü İsa) heykeli, mermer üzerine neredeyse şeffaf görünen bir örtü etkisiyle görenleri büyüler. Bu illüzyon, kimi söylencelerde Raimondo’nun simya yoluyla “mermeri yumuşatmasıyla” açıklanır—kanıtlanmamış olsa da, heykelin etkisi ve akılda tetiklediği sorular tartışmasızdır. Şapelin her köşesine serpiştirilen masonik semboller, gül ve haç motifleri, Pisagorcu dizilimlere referanslar; mekânı bir “inisiyasyon haritası”na dönüştürür. Heykeller yalnız estetik nesneler değil, ruhsal yolculuğun basamaklarını simgeleyen alegoriler olarak kullanılır.

Şapeldeki en ürpertici unsurlardan biri, Anatomik Makineler (Macchine Anatomiche) olarak bilinen ve dolaşım sistemiyle birlikte korunduğu söylenen iki iskelettir. Halk anlatısı, Raimondo’nun hizmetkârlarını özel bir madde enjekte ederek “canlı canlı mumyaladığı” iddiasını taşır; modern açıklamalar balmumu ve tel işçiliğine işaret etse de, ortaya çıkan görüntü hayli etkileyicidir. Prens hakkında, ölümsüzlük iksiri, ruh çağırma seansları ve fırtınalı gecelerde görülen hayalet fayton söylentileri dolaşır. Ölümü dahi muammalıdır: Kimine göre deneylerde kullandığı kimyasalların bedelini ödemiş ve zehirlenerek ölmüş, kimine göre ölümsüzlük iksirini bulmayı başardığından aslında ölmemiş, yalnızca ortadan kaybolmuştur.

Ezoterizm ve Yaşam: Korkudan Çok Bağ Kurma Arzusu

Napoli’de ezoterik pratikler, korkudan ziyade dünyalar ve yaşam biçimleri arasında bağ kurma arzusunu gösterir. Yaşayanlarla ölüler, geçmişle bugün, bilimle inanç, düzenle kaos arasında dolaşan bir kültürdür bu. Ezoterik Napoli, şehri yalnız haritalarda değil, hafızada gezdirir.

Napoli’nin “öteki yüzü” ne bütünüyle rasyonel açıklamalara sığar, ne de yalnızca gizem ve büyüyle açıklanabilir. Yeraltı tünelleri, evlat edinilen fukara ruhlar, soyluların hayaletleri, şeytanla pazarlıklar ve simyacı prens, şehrin gerçek ruhunun görülenden ibaret olmadığını anlatır. Eğer Napoli’yi anlamak istiyorsanız, yalnızca meydanlarına değil; tünellerine, şapellerine ve anlatılarına da inmeniz gerekir. Çünkü burada tarihle efsane, dinle büyü, hayatla ölüm aynı masada oturur—tıpkı bir Napoliten sofrada olduğu gibi, gürültülü ama sahici bir beraberlik içinde.

Yorum bırakın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir