24 Saat İçinde Bilgi ve Teklif Alın: Turunuzu Rezerve Edin

Avatar photo
Tarafından, Unplugged Routes
  • 56 Görüntüleme
  • 5 Dakika Okuma
  • (0) Yorum

Zihni zorlayan geometrik baskılarıyla tanınan Hollandalı sanatçı Maurits Cornelis Escher, eserlerinin büyük bir kısmını etkileyen İtalya ile derin bir bağ kurmuştu. Escher’in İtalya’da, özellikle Roma, Napoli ve Sicilya’da geçirdiği zaman, yalnızca sanatsal yönünü şekillendirmekle kalmadı, aynı zamanda mekân, sonsuzluk ve doğa hakkındaki felsefi sorgulamalarını da derinleştirdi.

 

Erken Yaşamı ve İtalya’ya Varışı

1898 yılında Hollanda’da doğan Escher’in sanatına önemli ölçüde damga vuran olay, İtalya’ya taşınması oldu. Haarlem’de mimarlık ve grafik sanatlar eğitimi aldıktan sonra, 1922’de ilk kez İtalya’ya gitti. Manzaralar ve mimari eserlerden büyülenen Escher, ülkenin bakir güzelliği ve zengin kültürel tarihiyle derin bir bağ kurdu. 1923 yılında İtalya’ya yerleşmeye karar vermişti; hayatını 12 yıl boyunca, başlangıçta Siena’da, ardından 1935’e kadar yaşadığı şehir olan Roma’da sürdürdü.

 

Roma: Mimari Harikalar Şehri

Escher, on yılı aşkın bir süre Roma’da yaşadı. Şehrin farklı bölgelerinde ikamet etmesine rağmen, ana ikametgahı Monteverde Vecchio semtinde, Via Poerio 122 adresinde bulunuyordu. Trastevere bölgesine yakın, yeşillikler içinde bir semtte bulunan bu ev, ona hem huzurlu bir çalışma ortam sağlıyor hem de Roma’nın canlı kültürel yaşamına yakın olmasını sağlıyordu. 

 

Dünyanın en tarihi şehirlerinden birinin kalbinde yaşayan Escher’in etrafı, daha sonraları sanatının merkezine yerleşecek olan düzen, simetri ve tekrar temalarını yansıtan mimari harikalarla çevriliydi. En çok ünlü baskısı Relativity (1953) gibi imkânsız yapılarla tanınmasına rağmen, Escher’in Roma yıllarındaki erken dönem çalışmaları daha gerçekçi mimari ve manzara betimlemelerine odaklanıyordu. Roma Forumu, Kolezyum ve diğer kalıntılar, kentsel mekânı ince detaylarla tasvir etme noktasında Escher’e ilham verdi. Özellikle perspektife büyük ilgi duyduğundan, çok katmanlı bir tarihe sahip olan Roma, bu temaları derinlemesine araştırabilmesi adına mükemmel bir zemin sağlıyordu. Roma’da geçirdiği zaman, ona yerel sanatsal topluluklarla sanat, geometri ve perspektife dair zengin diyaloglar kurma fırsatı sundu.

 

Napoli: Doğa Kaynaklı İlhama Açılan Kapı

Escher’in Güney İtalya’yı keşfetmesinin kapısını açan Napoli, sanatçının ülkenin daha engebeli ve bakir olan güney kısmına olan tutkusunu temsil ediyordu. Vezüv yanardağının volkanik yamaçları ve Amalfi’nin kıyı uçurumları, Roma’nın düzenli ve simetrik mimarisine keskin bir tezat oluşturuyordu.

 

Napoli’de şehrin labirenti andıran sokakları ve zengin kültürel tarihinden ilham alan Escher, bu döneme ait birçok baskısında, şehrin ruhu ve doğasına duyduğu hayranlığı yansıttı. Castrovalva (1930) gibi eserleri, İtalyan tepe kasabalarının dramatik kot değişimlerini ve dolambaçlı sokaklarını yanısıırken, Escher’in mekânın nasıl algıyı zorlayacak şekilde bozulabileceğine dair merakını gözler önüne seriyordu. Napoli’nin kaotik güzelliği, sonraki yıllarda Escher’in tanınmasını sağlayacak olan daha düzenli formların tam tersiydi. Ancak yaratıcılığını tam da bu tezat besledi ve daha soyut keşiflerinin temelini oluşturdu.

 

Sicilya: Sonsuz Desenler Diyarı

Escher’in İtalya’daki en büyük ilham kaynağı muhtemelen Sicilya’ydı. 1930-32 yılları arasında adaya yaptığı sık ziyaretler, hem doğal hem de insan eliyle meydana getirilen yapıların içindeki karmaşık desenlerin yoğun bir şekilde incelenmesiyle kendisini gösterdi. Sicilya’nın antik tapınakları, değişen manzaraları ve karmaşık mozaikleri hayal gücünü besleyerek, onun desenlerin boşluklar olmadan veya üst üste binmeden tekrarlandığı tasarımlar geliştirmesine olanak sağladı.

 

Escher, özellikle Palermo ve Monreale’deki Arap-Norman mimarisinden çok etkilenmişti. Her iki şehrin katedralleri ve saraylarındaki mozaikler, matematiksel düzeni yansıtan ve Escher’in de kendi çalışmalarında yakalamaya çalıştığı geometrik keskinliği yansıtıyordu. Form ve mekân, simetri ve sonsuzluk arasındaki ilişkiye olan ilgili giderek artan sanatçı, aradığı malzemeyi Sicilya’da bulmuştu.

 

1932 tarihli baskısı Metamorphosis I, Sicilya’nın eserlerine olan etkisinin en iyi örneklerinden biriydi. Desenlerle dolu, birbirine bağlı ve akışkan bir sistem oluşturan Escher, sanatının merkezinde yer alan sürekli dönüşerek iç içe geçme kavramını Akdeniz kültürüyle iç içe geçen Arap medeniyetinin Sicilya ve Endülüs’teki yansımalarından ilham alarak geliştirmişti.

 

Bir Dönemin Sonu: İtalya’dan Ayrılışı

1935’te Mussolini döneminde faşizmin yükselişi ve oğlu Arthur’a tüberküloz teşhisi koyulmasıyla birlikte İtalya’yı tamamen terk eden Escher ve ailesiyle önce İsviçre’ye, ardından Belçika’ya taşındı. Yaşamının ilerleyen dönemlerinde birçok ünlü eser üretmeye devam etse de, İtalya’da geçirdiği on iki yıl, sanatsal kimliği için belirleyici oldu. İtalya’dan ayrıldıktan sonra bile, ülkenin farklı bölgelerine yaptığı ziyaretler sırasında hafızasına kazınan manzaralar, eserlerinde var olmayı sürdürdü. Roma, Napoli ve Sicilya’daki deneyimleri, onun sanatsal perspektifini ve dünyayı algılama biçimini şekillendirmede kritik bir rol oynadı.

 

Unplugged Routes, Escher’e ilham kaynağı olan şehirleri filtresiz, tüm gerçekliğiyle, sıra dışı rotalar ve yakın tarihine damga vurmuş şahsiyetlerin yaşam öyküleriyle keşfetme fırsatını sunuyor. Bugün hâlâ izleyicileri büyülemeye ve şaşırtmaya devam eden eserlerin arka planını birlikte keşfedecek, şehir sokaklarında eşsiz deneyimler yaşayacağız. Hâlâ özel mülk olarak kullanıldığından, Escher’in Via Poerio’daki evini ziyaret etmek ne yazık ki mümkün değil fakat Monteverde rotamız sırasında evin önünde tabii ki kısa bir mola verecek ve dönemin ruhuna ortak olacağız. Escher’in İtalya’sında görüşmek üzere!

Yorum bırakın:

Your email address will not be published.