Roma’nın çağdaş yüzü, özellikle son dönemde ziyaretçilerin giderek daha fazla ilgisini çekmeye başlıyor. Milyonlarca turisti büyüleyen Antik Roma medeniyeti, şehrin yakın tarihinde yer yer alternatif biçimlerde sergilenerek de sanat tutkunlarını etkilemeyi başarıyor. Roma Büyükşehir Belediyesi içinde ilçe belediyelerinin oluşması için teorik altyapıyı hazırlayan ünlü akademisyen ve siyasetçi Giovanni Montemartini’nin ismini taşıyan Centrale Montemartini, şehrin bu bağlamda en ilginç mekanlarından birini teşkil ediyor.
Endüstriyel Bir Başlangıç: Elektrik Santralinden Müze Olmaya
Roma’nın ilk elektrik santrali olan ve 1912 yılında inşa edilen Centrale Montemartini, 20. yüzyılın başlarında hızla büyüyen ve sanayileşen Roma’ya elektrik temin etmek amacıyla kullanılıyordu. Ağırlıklı olarak işçilerin yaşadığı Ostiense mahallesinde, Tiber Nehri kıyısında, Via Ostiense üzerinde bulunan bu dev yapının içinde, dönemin modern teknolojisi olarak kabul edilen büyük buhar türbinleri yer alıyordu. Fakat zaman içerisinde teknolojinin gelişmesi ve enerji ihtiyaçlarının değişmesiyle işlevini yitirerek, 1963 yılında kapatılmış ve 30 yılı aşkın bir süre boyunca kaderine terk edilmişti. Bu etkileyici mekânın kaderi, 1997’te beklenmedik bir şekilde değişti. O yıl Roma’nın Kapitolin Müzesi koleksiyonundaki Klasik Dönem Roma heykellerinin kapsamlı restorasyonu sırasında geçici bir sergi alanına ihtiyaç duyulması üzerine, ismi telaffuz edilen farklı yerler arasında aydınlık ve ferah bir alan sunan Centrale Montemartini de vardı. Sonunda şehir idaresinin tercihi bu tesisten yana oldu ve tüm iç mekanları ve içindeki tarihi makineler restore edilen termik santral, aynı yılın ekim ayında (Makineler ve Tanrılar) adlı sergiyle ilk kez bir müze olarak kapılarını ziyaretçilere açtı.
“Makineler ve Tanrılar”
Sergide öne çıkan eserler arasında, Agrippina Maior’un dev heykeli, imparator Trajan’a ait bir baş, Dionysos’un tasvirleri ve Atena’nın mermer figürü bulunmaktaydı. Roma’nın belli başlı mitolojik figürleri ve imparatorları, santralin soğuk, metalik ortamında adeta canlanmış gibiydi. Büyük buhar makineleri, jeneratörler ve endüstriyel ekipmanlarla bir araya getirilen bu göz kamaştırıcı eserler, eski dünya tanrılarının modern çağın gücü ve teknolojisiyle buluşmasını sembolize etmekteydi. Serginin beklenenin çok ötesinde bir ilgi görmesiyle birlikte, Centrale Montemartini’nin daimî bir müzeye dönüştürülmesi teklifi gündeme geldi ve nitekim burası, 2021’den itibaren müze olarak hizmet vermeye başladı. Centrale Montemartini’nin bugünkü müze fonksiyonuna kavuşması, sanayi ve sanatın nasıl etkileyici bir şekilde bir araya gelebildiğini gözler önüne sererken, bu etkileyici tezat mekâna benzersiz bir atmosfer katıyor.
Sanatın Endüstriyel Mimariyle Dansı: Antik Heykeller ve Buhar Makineleri
Bugün Centrale Montemartini’yi ziyaret edenler, sadece Roma İmparatorluğu’na ait arkeolojik eserleri değil, aynı zamanda sanayi devriminin teknolojik mirasını oluşturan ikonik makineleri de hayranlıkla izleyebiliyorlar. Müzede imparatorluk dönemi heykelleri, mozaikler, lahitler ve tapınak kalıntılarının yanı sıra, restore edilmiş buhar makineleri, kazanlar ve devasa jeneratörler de bulunuyor. Müzenin girişinde ziyaretçileri karşılayan devasa makineler, sanayi çağının ne kadar büyük bir etki yarattığını gözler önüne seriyor. İçeride ilerledikçe ise antik Roma’ya ait kusursuz mermer heykellerin sanayi makineleriyle oluşturduğu estetik kontrast daha da belirginleşiyor ve endüstriyel devrimle birlikte insan gücünün nasıl yeni bir şekil aldığını düşündüren ihtişamlı salonlar beliriyor.
Centrale Montemartini, Roma’nın kalabalık turist rotalarından uzak, daha sakin ve özgün bir deneyim sunuyor. Müzenin her bir salonu farklı bir dönemi, farklı bir hikâyeyi gözler önüne seriyor ve ziyaretçilerine sanayi ile Antik Çağ arasında bir köprü kurma imkânı tanıyor. 2016’dan itibaren koleksiyona Papa IX Pius’un ikonik treninin de sergilendiği bir vagonlar bölümü ekleniyor.
Centrale Montemartini ve Sinema
Sunduğu eşsiz atmosfer sayesinde, Centrale Montemartini’nin sinema dünyasının da dikkatini çekmesi çok uzun sürmedi. Mekânın sıra dışı estetiği, dünyaca ünlü birçok film ve dizinin prodüksiyonuna katkıda bulundu. Burada çekilen ilk film, yönetmenliğini Ferzan Özpetek’in yaptığı 2001 yapımı Cahil Periler oldu. Termoelektrik santralin müzeye dönüştüğü yıl çekilmesi itibarıyla mekânın tanıtımına ciddi anlamda katkıda bulunan bu film sayesinde, birçok Romalı ve yabancı sinemasever müzeye ilgi göstermeye başladı ve sonrasında gelen sinema projelerinin de yolu açıldı. 2008 yapımı Claude Chabrol filmi The Man Who Knew Too Much, 2009 yapımı Dario Argento filmi Giallo, 2010 yapımı Anton Corbijn filmi The American, 2015 yapımı Sam Mendes filmi Spectre (James Bond serisi), 2013 yapımı Paolo Sorrentino filmi La Grande Bellezza ve 2017 yapımı Hiroshi Kurosawa filmi The Third Murder, Centrale Montemartini’yi sinema ekranlarına taşıyan önemli yapıtlar arasında yer aldı.
Centrale Montemartini’yi Neden Ziyaret Etmelisiniz?
Roma’yı ziyaret edenler için mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olan Centrale Montemartini hem endüstri tarihine hem de Roma’nın kültürel mirasına meraklı olanlara farklı bir bakış açısı sunar. Geleneksel müze anlayışından uzak, tarihi eserlerin alışılmadık bir ortamda sergilendiği bu mekânda, modernizm ve sanatı yeniden yorumlama ve aralarındaki ilişki üzerine düşünme fırsatı bulabilirsiniz.
Antik ve modern kültürel üretimin kesişme noktası olan Centrale Montemartini, Roma’da alışılmışın dışında ve turistik güzergahlardan uzak bir deneyim arayanlar için kaçırılmaması gereken bir durak. Müzenin içerisinde yer aldığı Ostiense mahallesi ise, yıllar içerisinde endüstriyel mirasın üzerine inşa ettiği entelektüel birikim sayesinde bugün birçok kesimden Romalının keyifle yaşadığı bir bölge haline geldi. Unplugged Routes farkıyla Ostiense mahallesinde gezerken, Cahil Periler başta olmak üzere İtalyan sinemasının ikonik mekanlarını ziyaret edecek, birbirinde etkileyici grafitilerle karşılaşacak ve yerli halkın yaşantısını en gerçek haliyle gözlemleyeceksiniz.
Yorum bırakın: